Aşk acısı ve takıntısından kurtulma yolları
Her şey güzel bir şekilde başlamıştı.
Adam kadının isteyebileceği her özelliğe sahipti. Kadını gerçekten iyi hissettiriyordu. Birlikte güzel vakit geçiriyorlardı. Aralarında gerçekten güzel bir iletişim ve tutku vardı. Adam kadınla geleceğe yönelik planlar yapıyordu. Daha kış mevsimiydi ama şimdiden yaz tatili planları bile hazırdı. Kadın artık her şeyiyle adama bağlanmıştı. Planlarını onunla ve ona göre yapıyordu. Bir süre sonra adam artık eskisi gibi ilgili olmamaya başladı. Her zaman ulaştığı adama eskisi gibi kolay ulaşamıyordu artık. Görüşme sıklıkları oldukça azalmıştı. Ve en sonunda bu durumla ilgili kadının bir isyanında ise adam ilişkiyi bitirmişti. Zaten adamın da beklediği hamle buydu. Kadın önce kabullenmek istemedi. Onunla geçirdiği zamanlar aklından bir türlü çıkmıyordu. Zamanının çoğunu adamın sosyal medya hesaplarına bakarak geçiriyordu. Sosyal medya hesabından kimi beğendi, kimleri arkadaş olarak ekledi diye kontrol ediyordu. Ayrıca adamın kullandığı iletişim araçlarına devamlı bakma ihtiyacı hissediyordu. Şu an neden çevrimiçi, kimle yazışıyor, neden bu kadar zamandır çevrimiçi olmadı gibi sorularla Kafası sürekli meşguldü. Kadın artık işine zamanında gidemiyordu. Gece uykuları düzensizdi. Eskisi gibi kişisel bakımına da özen gösteremez olmuştu. Kafasında devamlı o vardı. Belki farklı davransa böyle olmazdı. Keşke isyan etmeseydi. Acaba başka biri mi vardı derken hayat artık onun için zindana dönmüştü. Bu masum aşk artık onu çıldırtacak boyuta gelmişti. Onsuz hayatın hiçbir anlamı olmadığını düşünüyordu.
Bu belki, bazılarınıza tanıdık gelecek bir hikâye. Aslında masum başlayan bir ilişkinin kısa zamanda nasıl takıntıya dönüştüğünün küçük bir örneği. Her ilişkinin bir süresi vardır. Bazıları kısa, bazıları uzun, bazıları ömürlüktür. Peki, ilişki bittikten sonra bunu takıntıya dönüştüren nedir? Ve bundan nasıl kurtulunabilinir? Takıntılı aşk; kişinin platonik yani gerçekte ulaşılamayan bir aşkı ya da ilişki yaşayıp ayrıldığı bir aşkı takıntı haline getirip bütün yaşamını o kişi üzerine kurması ve o kişiye çok yoğun r, duygular ve düşünceler içinde olup, bu duygu ve düşüncelerin giderek kendisine, çevresine hatta bazen takıntı yaptığı kişiye zarar vermeye başlayıp kişinin bütün işlevselliğini azaltacak bir seviyeye gelmesidir. Buradaki en önemli kriter kişinin kendisini aşık olduğu kişi olmadan çok mutsuz hissetmesidir. Onun, hayatında kendisi olmadan mutlu olmasını hazmedememektedir. Düşüncelerinde o kişiyi o kadar büyütür ki bir günün büyük bir çoğunluğunu o kişiyi düşünerek, sosyal medya ya da başka iletişim hesaplarından takip ederek ve her paylaşımı, her beğenisiyle ilgili senaryolar yazarak geçirir. Bu şekilde aşık olduğu kişiyi daha da kafasında büyütmeye başlar. Kişi kafasında büyüttüğü o kişi olmadan bir işe yaramadığını, yaşamın onsuz bir anlamı olmadığını düşünür. Bazen bu durum tehlikeli sonuçlara da yol açabilir. Kişinin kendine zarar vermesi, psikolojik problemler yaşaması, takıntı yaptığı kişiyi taciz ya da ona zarar vermeyi düşünmesi veya bu düşüncesini eyleme dökmesi ve bazen de kendini öldürmeye teşebbüse kadar gidebilir. Peki, aşkımız takıntılı aşka dönüştü ise ne yapmalıyız
1. Takıntı yaptığımız kişinin hayatını takip etmekten vazgeçmeliyiz.
Sosyal medya hesaplarından ya da diğer iletişim hesaplarından kontrol etmeyi bırakmamız en büyük adımlardan biridir. Unutmamak lazım ki kişinin hayatını takip etmek, bu ilişkiyi ve o kişiyi, kafanızda olduğundan daha büyük hale getirmenize sebep olmaktadır.
1. Gerçek problemin aslında zihninizde olduğunu fark etmeniz gerekir. Aslında aşık olunacak kişiye ulaşamamak, bir araya gelmemek, onsuz kalmak kişinin egosuna, özgüvenine de bir saldırı ve kendisinin kontrol edemediği bir durumdur. Kontrol edilemeyen her durum insanı kaygılandırır, korkutur. Aslında o kişiye ulaşamamayı düşüncesel olarak kendimize yapılan bir saldırı olarak gördüğümüz için o kişiyi kafamızda daha da fazla büyütmekteyiz. O yüzden bu hissettiğimiz duygular ve düşüncelerimizle ilgili daha çok farkındalık kazanmaya çalışmalıyız.
2. Gerçekten sizi seven, sevgi veren aileniz ve dostlarınızla daha çok vakit geçirmeye çalışmalısınız Gerçek arkadaşlarınızla daha çok birlikte program yapmaya çalışın.
3. Takıntı duyduğunuz o kişi olmadan olan zamanlardaki davranışlarınızı uygulamaya çalışın. O hayatınızda yokken arkadaşlarınızla buluşup dışarı çıkıyorsanız, sinemaya gidiyorsanız tekrardan kendinizi kötü hissetseniz dahi o aktiviteleri yapmaya çalışın. Çünkü davranışlar düşünceleri, düşünceler davranışları oluşturur. Davranışları değiştirirseniz düşünceleriniz de değişmeye başlayacaktır.
4. Eğer takıntılarınız çok fazla artar. Hayatınızda hiçbir toparlanma yaşayamazsanız mutlaka profesyonel bir destek almanız gerekir. İlaç ve psikoterapi desteği, takıntılı aşkta oldukça iyi yol alınan etkili bir yöntemdir.
Gerçek sevgilerle kalmanız dileğiyle…
3 Ekim 2018 Hürriyet
2-Anoreksiya Nervoza: Zayıflık takıntısının asıl suçlusu kim?
16 yaşındaki genç kız ilk defa bir erkek tarafından beğenildiğini hissetmişti.
Ve o gün, bu beğenildiğini hissettiği erkek ona yemek teklif etmişti. Onunla ilk defa buluşacak olmanın heyecanını yaşıyordu. Kendine göre pek güzel sayılmazdı, ama hoşlandığı çocuk onu gerçekten beğeniyordu ve yemeğe çağırmıştı. Birlikte yemeğe çıkacakları gün, bütün gününü süslenerek geçirmişti. Akşam yemekte buluşmuşlardı, sohbetleri güzel başlamıştı. Yemek sırasında çocuk kıza; biraz daha zayıf olsan aslında daha çekici olabilirsin demişti. Yemekten aklında kalan tek bu söz olmuştu. Aslında çocuk ona bir kadının, ince belli ve zayıf olması gerektiğini söylemişti. Zayıflık kadını çok çekici bir hale getiriyor, demişti. Konuşmaları o gece yarısına kadar devam etti. Ama kızın aklı çocuğun söylediği o cümledeydi. İçinden hep daha zayıf olsaydım daha çekici olabilirim diyordu. Aslında ne kadar çabuk kilo verse o kadar etkili olurdu. Çünkü çocuğu kaçırmak, fırsatı kaçırmak istemiyordu. Artık akşamları yemek yemeyecekti. Böylece daha hızlı kilo verebilirdi. Çünkü akşam yemekleri ona daha fazla kilo aldırıyordu. Zayıflamayla ilgili kafasına artık çok fazla şey takmaya başlamıştı. Zayıflamayla ilgili düşünceler kafasında dolaşıp duruyordu, sıkı diyetlerle tam altı ay geçmişti. Altı ay içinde tam 20 kilo vermişti. Gününün büyük birçoğunu aynada kendine bakarak geçiriyordu. Ama hala beğenmiyordu. Hala istediği kadar zayıf değildi. Şuan 40 kiloydu ama hala basenleri vardı. Artık eskisi kadar hareketli değildi. Okula giderken zorlanıyor. Ara sıra çarpıntıları olmaya başlıyordu. O hoşlandığı çocuk da artık pek aklında değildi, onunla ilgili duygular zihninden kaybolmuştu, artık tek düşündüğü ne kadar zayıflayabileceği ve bir türlü yeterli zayıflıkta olmayan bedeniydi. Nefes alıp vermeleri de zorlaşmıştı. Acaba bu onun zayıflığından olabilir miydi? Bu düşünceler aklına gelse bile, hala zayıflama konusunda ısrarcıydı. Bir 3-4 kilo daha verse tam mükemmel olabilirdi. Ailesi bu duruma anlam veremiyordu. Ama ara sıra annesinin yaptığı yemeklerden yemek istiyordu. İştahı açılıyordu. İşte o günlerde hemen odasına gidip, pamukları ıslatıp onları yutuyordu. Pamukları yutmak, gerçekten onun iştahını kapatıyordu. Artık kadın reyonlarından kıyafet bulamıyordu. Çocuk reyonları tam ona göreydi. Artık çocuk reyonlarından kıyafet bulabiliyordu. Ama yine de hala basenleri ona fazla geliyordu. Yine çok sevdiği yemeklere dayanamıyordu ama artık onları kendi yiyemiyordu, anne babasına yedirmek istiyordu. Onlar yiyince sanki kendi yemiş gibi rahatlıyordu. Hayatı artık sadece kalori hesapları, bedeninin aynada yansımasını inceleme ve öğün hesaplamadan geçiyordu. Okula bile gidemez olmuştu, artık iyice halsizleşmişti, bir gün annesi yatakta onu baygın buldu. Hastaneye kaldırdılar ve onun için anoreksiya tedavi süreci başlamıştı.
. Bu vakada aslında tamamen çarpıtılmış bir beden algısını görüyoruz. Genç kız 40 kiloya düşmüştü. Göğüs kafesinin kemikleri sayılıyordu. Bacakları gerçekten normal kilodaki bir insanın kolları kadardı. Ama hala ona kilolu geliyordu ve basenleri olduğunu düşünüyordu. Aslında bizim gördüğümüz gibi görmüyordu bedenini. Beden algısı tamamen bozulmuştu.
Yeme bozuklukları arasında yer alan Anoreksiya nervozayı günümüzde sık sık duymaya başladık. Sanıldığının aksine anoreksiya modern çağın bir hastalığı değildir. Çok geçmiş çağlardan beri bu hastalığın varlığı kabul edilmektedir. Anoreksiya terimi iştah kaybına, nevroza ise duygusal nedenlere işaret etmektedir. Anoreksiya Nervoza da kişi normal vücut ağırlığına sahip olmayı reddetmektedir. Kişi kilo almaktan çok korkmakta ve kilo veriyor olması bu korkusunu azaltmamaktadır. Kişi, çok düşük kiloda olsa dahi kilo almamak için aşırı bir çaba harcanması vardır. Ayrıca kişinin beden biçimini nasıl algıladığıyla ilgili belirgin bir bozukluk vardır. Kadınlarda aşırı düzeyde zayıflama, mensturasyonların ardışık 3 kez olmamasına, mensturasyon dönemlerinin kaybolmasına ya da düzensizleşmesine neden olur. Çok fazla kilo kaybetmesine rağmen, kendini normal hatta bazen kilolu görebilir. Hastalar kilo kaybetmek için önce aldıkları gıdaları azaltma eylemine giderler. Ek kilo verme yöntemleri olarak da laksatif veya idrar söktürücü kullanabilirler ya da aşırı egzersiz yapma gibi yöntemler kullanabilirler. Yeme bozukluğu olan hastaların önemli bir bölümü 12- 35 yaş arası kadınlardır. Kadınlarda erkeklere oranla yirmi kat daha fazla gözükmektedir. Sosyo- kültürel olarak kilo vermenin onaylanması veya zayıf kişilerin daha çok beğenilmesi; mükemmeliyetçi obsesif (takıntılı), özgüveni az, sosyal olarak içe dönük olunması anoreksiyaya yakalanma olasılığını yükselten etmenlerdendir. Bu rahatsızlık psikiyatrinin en önemli ve en acil tedavisi gereken hastalıklarının başında yer almaktadır. Bu hastalık tedavi edilmediği takdirde; kalp sorunları, adet görememek, kemiklerde zayıflama, kas kütlelerinde kayıp, kan basıncında düşme, nabız ve solunum hızında yavaşlama, potasyum, kalsiyum ve magnezyum düzeylerinde düşüklük sonucunda ortaya çıkan hayati risk oluşturabilen metabolik tablolar oluşabilir.
Tedavide öncelik kişinin kilosunu sağlıklı düzeye gelmesini sağlamaktır. Hasta tedaviyi kabul etmiyorsa ve hastada ciddi metabolik rahatsızlıklar olduysa zorunlu hastaneye yatırılması gerekebilir. Hastane yatışı sırasında ve daha sonra ya da ayaktan tedavi süresince mutlaka psikoterapi uygulanması gerekir. Bilişsel davranışçı terapi, aile terapisi ve grup terapileri bu hastalıkta çok etkilidir. Özellikle aile terapisinin çok büyük olumlu etkileri olmaktadır. Çünkü bu rahatsızlığa yakalanan kişiler genellikle ailesiyle birlikte yaşayan genç kızlardır. O yüzden aile içinde olumlu bir iletişim sağlamak, aile içindeki işlev bozukluklularını ortadan kaldırmak ve aile sistemi içinde değişiklikler yapmak çok önemli noktalardır.
19 Eylül 2018- Hürriyet
3-Yaşamı kısıtlayan takıntılardan nasıl kurtulabilirsiniz?
Takıntı – Zorlantı (Obsesif – Kompulsif ) Bozukluğu Nedir? Kurtulmak İçin Neler Yapılmalı?
Doğum yapalı 3 ay olmuştu. Her gün ev işlerine yetişmeye çalışmak onu çok fazla yoruyordu. Bebeği bir saat salladıktan sonra daha yeni uyutmuştu. Sonra tekrar banyoya girdi. Bugünkü üçüncü banyosuydu. Ne kadar çok yıkansa da kendini yeteri kadar temiz hissetmiyordu. Her banyoya girdiğinde en az dört kez saçlarını yıkıyor, ayrıca vücudunu fırçalıyordu. En çok korktuğu şey bebeğine mikrop ya da hastalık bulaştırmaktı. O yüzden günde beş kez duş alıyordu. Çok sevdiği kocasının işten eve gelmesi artık onun için işkenceye dönüşmüştü. Kocası gelir gelmez daha kapının eşiğinde onu durduruyor, bütün kıyafetlerini iç çamaşırına çıkarttırıyor, giysilerini de önce bir poşete koyuyor, sonra da ayrı bir yerde yıkamak için banyodaki boş dolaba bırakıyordu. Eşinin her zaman küçük banyoda yıkanmasını istiyordu, çünkü büyük banyoda küçük kızlarını yıkıyordu. Kim bilir kocası dışarıdan ne kadar çok mikrop getiriyordu. Bu ritüelleri yüzünden eşiyle araları bozulmuştu. Eşi artık eve gelmek istemez olmuştu. Zamanla geliş saatleri gecikmeye başlamıştı. Kendinde bir sıkıntı olduğunun farkındaydı elbette ama bütün bunları yapmazsa çok fazla pişmanlık duyuyor ve kaygılanıyordu. Bu günlük rutinler içerisinde kendisi de boğulmaya başlamıştı. Bunları yapmazsa bebeğinin hastalanacağı düşüncesinden bir türlü kurtulamıyordu. Şampuanlamaktan saç dipleri yara olmaya başlamıştı. Evi en ince detayına kadar çamaşır suyuyla yıkıyordu. İki elinde de parça parça yaralar çıkmaya başlamıştı. Bu yaşam tarzı onu hayattan zevk almayacak noktaya getirmişti. Sadece bebeği yüzünden değil, yaptığı bu şeyler yüzünden de sosyal hayatı kalmamıştı. Ailesi ondaki bu değişiklikleri fark ediyor ve bir doktora gitmesi gerektiğini düşünüyordu. En sonunda ise ailesinin ısrarlarıyla tedavi olmayı kabul etmişti.
Takıntı hastalığı her yüz kişiden ikisinde ya da üçünde görülmektedir. Kadınlarda görülme olasılığı erkeklere göre daha yüksektir. Genellikle hamilelik, doğum, aile çatışması, iş güçlükleri gibi potansiyel stres kaynaklarından sonra erken yetişkinlikte başlar. Erkeklerde erken başlangıç daha sık gözlenir ve kontrol etme kompulsiyonları şeklindedir; geç başlangıç kadınlarda daha sıktır, temizlik kompulsiyonları tarzındadır. Bekarlarda evlilerden daha fazla görülmektedir.
Kaygı türü bir rahatsızlık olan obsesif kompulsif bozukluk, yani takıntı bozukluğu insanları tekrarlanan düşünce ve davranışlar döngüsüne hapsederek kısıtlayan bir hastalıktır. Takıntılar insanın aklına istemsiz olarak gelen rahatsız edici düşüncelerdir. Takıntılı düşünceye sahip olan kişiye obsesif denir ve toplum içinde takıntılı kişilik olarak adlandırılır. Obsesif düşüncelerin yarattığı sıkıntıları ortadan kaldırmak için kişi uygunsuz ve saçma bulduğu halde yapmaktan kendini alıkoyamadığı bazı hareketleri yinelemeye başlar. Bu hareketlere kompulsiyon ya da zorlantı denir. Örneğin kişi yürürken yüzüncü adımdan sonra belli sözleri söylemezse gününün kötü geçeceğini düşünebilir ya da tekrar tekrar elini yıkamazsa kirli olduğunu ve hastalık kapacağını düşünebilir.
EN ÇOK GÖRÜLEN TAKINTI TÜRLERİ
Bulaşma-temizlik takıntıları:
Kişi elinde olmadan kirlenmeyle ve hastalık bulaşmasıyla ilgili kaygı yaşar. Mikrop bulaşma korkusuyla el sıkışmaktan, kapıları kapamaktan, insan içine çıkmaktan korkar, sürekli ve sık sık hatta bazen gününün büyük bir kısmında elini yıkamakla zamanını geçirir ya da evinde temizlik yapmakla ilgilenir.
Kuşku Takıntıları:
Kişide sürekli bir şeyi yapıp yapmadığı ile ilgili takıntılar oluşur. Gaz ocağını açık mı bıraktım, kapıyı kilitledim mi, ütüyü fişte mi bıraktım gibi bir şeyleri yapmış ya da yapmamış olabileceğinden korku duyar ve emin olmak için tekrar tekrar kontrol eder. Bu tekrar kontroller kişinin işlevselliğini azaltacak, çok fazla zamanını alacak sayıya ulaşır.
Simetri Düzen Takıntıları:
Kişi tüm yaşamında ve yaşadığı her yerde hastalık derecesinde aşırı düzgün ve simetrik olmaya dikkat eder ve bu onun tüm işlerini aksatacak kadar zamanını alır.
Dini İçerikli Takıntılar:
Kişinin aklına istemsiz olarak, inancı ya da görüşlerine karşıt bir biçimde, sıkıntı yaratacak şekilde dini içerikli takıntılı düşünceler gelir. O sırada bu düşüncelerini kontrol edemez, yoğun kaygı ve suçluluk hissine kapılır.
Cinsellikle İlgili Takıntılar:
Kişinin aklına istemsizce kendine, yaşına hiç yakıştıramadığı biçimde, cinsel obsesyonlar ya da eşcinsel olma korkusu ile ilgili takıntılar gelebilir. Eşcinsel olmaktan, eşcinsel ilişkiyi düşünmekten aşırı derecede korkabilir.
Hastalık Takıntıları:
Kişi devamlı ve istemsizce hepatit, kanser, AIDS gibi hastalıklara yakalanacağı ile ilgili takıntılı düşünceler yaşar. Kişi devamlı hastanelere başvurur, kontrol ve tetkikler yaptırır.
Zarar Verme Tehditleri Takıntıları:
Özellikle sevdiği, değer verdiği kişilere elinde olmadan zarar vereceği ile ilgili takıntılı düşünceler yaşar. Özellikle yeni doğum yapmış annelerde bebeklerine istemsizce zarar vereceğiyle ilgili yoğun kaygı uyandıran düşünceler olabilir.
Obsesif kompulsif bozuklukta sıklıkla gözlemlenen kişinin insanlarla ve özellikle ailesiyle olan ilişkisini olumsuz yönde etkilemesidir. Bu bağlamda daha çok aile üyelerinin de isteğiyle birlikte tedaviye başvurmaktadırlar. Tedavide kullanılan birkaç yöntem bulunmaktadır.
İLAÇ TEDAVİSİ
Depresyon tedavisinde sıklıkla kullanılan serotonin geri alım inhibitörleri obsesif-kompulsif hastalar için de kullanılır. İlaç tedavisi başarılı olursa, hastada takıntıların verdiği sıkıntılar ve beraberinde ortaya çıkan davranışların da sıklığı ve süresi azalır. Uzun süreli doktor kontrolünde kullanılan ilaçlar takıntının tedavisinde oldukça etkilidir.
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
Takıntı hastalığının standart tedavisi şartlı tepkilerin kırılması için tasarlanmıştır ve iki unsurdan oluşmaktadır. Birincisi, korkulan düşüncelerle yüzleştirmedir. İkincisi de alışılmış kaçınma tepkilerinin veya kompulsiyonların önlenmesidir. Yüzleştirme, kişinin korkulan düşüncelerden kaçınmak yerine onlar üzerine odaklanılırsa olumsuz hiçbir sonuç ortaya çıkmayacağını ve en sonunda anksiyetenin yok olacağını keşfetmesini sağlar. (Kirli bir tabağı elleme durumunda, her zaman yaptığı şeyi yani elini yıkaması yerine yapmamasını içermektedir). Kişinin kaygı duyduğu durumdan kaçmaması, yüzleşmesi çok önemlidir. Çünkü, kaçtığınız her şey büyür, örneğin yukarıda anlatılan vakada kişinin yıkanmayı günde 1’e düşürmesi ve bununla yüzleşmesi ilk aşamada çok zorlayıcı olsa da giderek daha az kaygı uyandıran bir durum haline dönüşecektir. Terapi ve ilaç tedavisine ciddi bir biçimde uyulması durumunda, bu rahatsızlıktan kurtulmak mümkün olabilir.
21 Ağustos 2018- Hürriyet
4-İhanetten Sonra Tekrar Güvenmek Mümkün Mü?
Sabah bu kadar erken saatte kalkmak artık onu fazla yoruyordu. Kocası yüzünden sıklıkla geç yatmak zorunda kalıyordu. Eşi devamlı yeni diziler ve filmler bulur, geç saatlere kadar onları izlemek isterdi. Oysa onun istediği, işten eve gelip, kafa dinlemek, biraz telefonda sosyal medya hesaplarına göz atıp kafa dağıtmaktı. Onun bu isteksizliğinin kocası da farkındaydı. Hatta kocası film seyretmek istedikçe ve bunda ısrarlı davrandıkça, ona öfkeleniyor ve ters davranıyordu..
Kocası birlikte dizi seyretmenin eşi için işkence olduğunu anlamıştı, artık o da haftada iki gün arkadaşlarıyla dışarıda vakit geçiriyordu. Ne güzeldi evde yalnız olmak, akşam işten gelince istediğini özgürce yapabilmek. Kocası için artık pek fazla yemek yapmak istemiyordu. Ne yapsa zaten beğenmiyordu. Hemen hemen bütün davranışlarını yargılardı. Saçını boyatsa fark etmez, ama ışıkları açık bırakırsa hemen fark eder ve kızardı. Arkadaşlarının yanında saçma sapan konuştuğunu düşündüğü zaman onu herkesin yanında eleştirirdi. Kocası onun her yaptığını kontrol etmek ister gibiydi. Nasıl giyindiğini, nelere para harcadığını kontrol ettiği yetmezmiş gibi devamlı bir şeylerde de kusur bulurdu. Cinsel hayatları da iyice azalmıştı. Çok monoton gidiyordu her şey. Ama en güzeli bu kadar yorgunluğun üzerine eve gelip, pijamaları giyip, yayılmaktı. Cinsellik bir uğraş gibi olmuştu artık onlar için. Cinsellik sıklıkları iki ayda bire düşmüştü. Ama bu onun için bir rahatlık olmuştu. İkisinin de bir sosyal medya hesabı vardı. Birbirlerinin özellerine çok saygılıydılar. Asla birbirlerinin sosyal medya hesaplarına girmez, mesajlarına bakmazlardı. Her zaman eşine güveni tamdı. Eşine güveniyor olmaktan mutluydu. Hatta bununla gurur duyuyordu. O gün eşi yine arkadaşlarıyla dışarı çıkmıştı. Akşam yine geç gelmişti. Telefonunu sehpanın üzerine bırakmıştı. O kadar sarhoş gelmişti ki yatakta sızıp kaldı. İlk defa gelen mesajları telefonun ekranına düşüyordu. Aslında eşine çok güveniyordu. Bakmaması gerekirdi. Bu onun kocasının özeliydi. Ama ekranda kalp emojileri görünce, mesajlara bakmaya karar verdi. Mesajda “Aşkım bu gece her şey mükemmeldi” yazıyordu. Kadının başından aşağıya kaynar sular döküldü. Koltuğa kendini yavaşça bıraktı. Koltuğun içinde çökmeye başlamıştı. Asla böyle bir durum olamazdı. “Nasıl fark edemedim?” dedi kendi içinden. Hala şok ve şaşkınlık içindeydi.
Olayın üzerinden bir hafta geçmişti. Eşi bu evliliği kurtarmak istiyordu, tekrar onun güvenini kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Hala çok şaşkındı, daha önce sorsalar sadakatsizliği asla kabul etmezdi ama şimdi onu affetmek ve eşine ikinci şans vermek istiyordu. Kafasında bir sürü soru işareti vardı. Tekrar ilişkilerini toparlayabilirler miydi, tekrar eşine güvenebilir miydi ya da hiç güvenmemeli miydi? Bu sorularla boğuşurken kendine ve eşine yoğun kızgınlık ve öfke hissederken eşiyle birlikte çift terapisine başlamaya karar verdi.
Yeni araştırmalar kadınlar ve erkeklerin partnerlerini aynı oranda aldattığını gösteriyor. Kadınlar daha çok duygusal boşluklarını doldurmak için, erkekler ise fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak ya da çeşitli fantezi eğilimlerini gerçekleştirmek için eşlerini aldatıyor.
Araştırmalar, aldatma sonucu eşlerin çoğunun sadakatsizlikle karşılaştıkları takdirde evliliklerini sonlandıracaklarını ifade etmiştir. Gerçek yaşamda çiftlerin %75 sadakatsizliğe rağmen evliliklerine devam etmektedir. Aslında çok inandırıcı gelmese de sadakatsizlik sonrasında birlikte yaşamaya devam eden çiftlerin bazılarının ilişkileri sadakatsizlik öncesi dönemden daha da sağlıklı bir duruma gelebilmektedir. Ne yazık ki sadakatsizlik sonrası birlikte kalmayı tercih eden tüm çiftler aynı derecede şanslı olmamaktadırlar. Aldatmadan sonra kişi aynı bir kayıp yaşamış gibi yas sürecine girebilir ve çok çeşitli duygular yaşayabilir. Kişi kendisini eskisinden farklı görebilir, kendisine olan saygı ve özgüveni azalabilir, inandığı partneri için özel olma duygusu kaybolabilir, kendine yönelik suçlama ve öfke olabilir.
Sadakatsizlik nasıl geride bırakılabilir?
• Temel hedef yaşanılanları anlamaya çalışmak, sadakatsizliğe yatkın duruma getiren etkenleri belirlemek ve kaybolan güven duygusunu yeniden sağlamak olmalı.
• Öncelikle bilmeniz gereken şey eşinizin ya da partnerinizin aldatmasından kesinlikle kendinizi suçlamamanız ve kendinize öfke duymamanız
• İlişkiyi sadakatsizliğe götüren nedenleri detaylıca anlamak
• Aldatma sürecinden sonra acıyla başa çıkmak için hayatınıza hoşa gidecek süreçler eklemek
• Ayrı kalma ya da çok aşırı birlikte vakit geçirme gibi telafi süreçlerine geçmeden, eşle birlikte belli sınırlar ve yeniden kurulan güven çerçevesinde tekrar ilişkiye devam etmek (Aldatmayı affetmek, bir anlaşma imzalamaya benzer, sözleşmede iki tarafta isteklerini söyler, uyuşabildiği noktada tekrar güven bağı kurulabilir.)
• Sınırlar belirlenene kadar eşinizle aldatma sürecini (nasıl, ne zaman başladı gibi..) belirli günler ve belirli saatlerde konuşabilirsiniz. Sınırlar belirlendikten ve gerekli cevaplar alındıktan sonra tekrar tekrar konuyu açmamak ve laf sokmak, çeşitli imalarda bulunmak gibi negatif süreçleri bırakmak gerekir.
• Sadakatsizliği anlamak ve affetmek. (“Sadakatsizliği anlamak” demek yaşanılanı unutmak demek değil, onu bir bütünlük içinde olduğu gibi görmek ve bu acının size ne kattığını anlamak demektir. Affetmek, illaki affettiğiniz kişi ile birlikte yaşamayı ya da onu onaylamayı gerektirmez. Affetmek, kaşınızdaki kişiyi cezalandırmaktan vazgeçip kendinizi büyük bir olgunlukla özgürleştirmek demektir)
• Dürüstlük antlaşmasıyla tekrar güven bağını kurmak.
Araştırmalar ve İstatistikler, aldatma sürecinden sonraki ilişkiler için umut verici olsa da her ilişki ve her kişi kendi içinde özeldir. Önemli ve güzel olan hiç böyle negatif süreçler olmadan ilişkiyi götürebilmektir.
31 Temmuz 2018- Hürriyet
Blog Yazıları
1-Ben Nasıl Mutlu Olabilirim Diye Düşünenler İçin Mutlu Olmanın 6 Yolu
Mutluluk kısaca kişinin, ferah, iyi ve memnun hissetmesi olarak tanımlanabilir. Mutluluk pek çok kişi için zor, karmaşık hatta geçici- kısa süreli bir duygu olarak tanımlanır. Peki size mutlu olabilmenin aslında uygulanarak ve denenerek öğrenilebilecek bir şey olduğunu söylesek? Mutluluk kelimesini 1000 kişiye sorsanız hepsi tanımını kendine göre, kendi tanımıyla başka başka yapar. Bazı insanlar mutluluk kelimesini duyduğunda bunun zevk ve sevinç gibi bir duygu olduğundan bahseder. Bazıları mutluluk hissini tanımlamakta zorlanır, bazıları ise mutluluğun özünü bulmuş ve gerçek tanımını yapabilmektedir.
Aslında, hayattaki mutluluğu deneyimlediğiniz zaman, bu duygunun kısa vadeli olmadığını da anlayabiliyorsunuz. Peki ama bütün bunlar neye bağlı? Sonsuz bir mutluluk hali mümkün mü? Gibi soruları sormadan önce bir düşünün. Dünya’da her şey sonsuz bir nizam içinde öyle değil mi? Peki her şey tekdüze ya da sıradan gözüküyor mu? Öyleyse sürekli değişme eğiliminde olan duygularımız neden tekdüze kalsın ki?
Şimdi gelelim mutlu olmak için neler yapabileceğimize. Öncelikle mutlu olmak için küçük küçük adımlar atarak başlamalıyız. Aşağıda sizin için birkaç maddede özetlemeye çalıştım.
Öncelikle Mutluluğu Seçin
Mutluluk hakkında farkına varılması gereken belki de en önemli şey, bunun mevcut koşulların bir sonunu olmamasıdır. Yani aslında mutluluk ve mutlu olmak bir seçimdir. Bazı günlerde bu diğerlerinden daha mı kolay? Evet kesinlikle öyle. Ancak mutlu olabilmek için koşullarınızın değişmesi gerektiğini düşünerek bu tuzağa düşerseniz, asla varmak istediğiniz noktaya ulaşamazsınız.
İyiye Odaklanın
Şu anda hayatınızda olan iyi şeylere odaklanın. Mesela; yaşıyorsunuz, beslenebiliyorsunuz, sağlığınız yerinde, aileniz, arkadaşlarınız, işiniz yani hayatı anlamlı kılmak için bir sürü fırsata sahipsiniz. Belki şu anda yukarıda saydığım nedenlerden dolayı yolunda gitmeyen şeyler ya da sizi mutsuz eden durumlar vardır. Ama bu onlara sahip olduğunuz gerçeğini değiştirmemeli. Hayatta her şeyin her zaman kötü gitme olasılığı çok zayıftır. Mutluluk baktığınız perspektifle ilgilidir, mutlu olmak için nedenler ararsanız, onları muhtemelen çok yakınlarınızda zaten bulacaksınız. Mutlu olan insanlar her zaman olumlu düşüncelere odaklananlardır bunu unutmayın.
Karşılaştırma Yapmaktan Kaçının
Mutluluğu uzun veya kısa vadeli nasıl tanımlarsanız tanımlayın karşılaştırma yapmak bütün emeklerinizi ve çabalarınızı sonuçsuz bırakır. Kazancımızı, dış görünüşümüzü, yaşadıklarımızı, sahip olduklarımızı, yeteneklerimizi, yaşadığımız evlerimizi, varlıklarımızı kıyaslamaya kalkarsak mutlu olabilmemizin pek imkanı yoktur. Çünkü her zaman sizden daha iyilerine sahip olduğunu düşündüğünüz hayatlar göreceksiniz. İnsan her zaman kendinden çok daha iyi hayatlar yaşayan insanlarla kendisini kıyaslama yolunu tercih eder kendinden çok daha kötü olduğunu bildiği hayatları nedense aklına getirmez. Daha iyi ya da daha kötü fark etmez kıyaslama yapma fikrinden uzaklaşmaya özen gösterin ve sahip olduklarınız için minnettar olup şükür etmeyi deneyin. Olduğunuz kişi için kendinizi takdir edin, en iyisi olabilmek için çok çalışın ama sadece kendi hayatınıza odaklanın kendinizi başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçin.
Minnettar ve Cömert Olun
Pozitif Psikoloji dünyasında, mutluluk üzerine her çalışıldığında ortaya çıkan bir kaç tema vardır. Tekrar eden temalar arasında da minnettarlık ve cömertlik buluyoruz. Yalnız bir şeylerin cevaplarını beklediğimizde değil bunu bir disiplin olarak gördüğümüz zaman bunu yapabiliyoruz. Mesela, eğer ki cömert olmak için çok paranız olmasını bekliyorsanız cömertliğe asla ulaşamazsınız. Ya da minnettar olabilmek için her şeyin mükemmel olmasını beklerseniz bunu asla gerçek anlamda deneyimleyemezsiniz. Bugün bunu sahip olduklarınızla yapmayı deneyin, şu anki paranız ve zamanınızla cömert olun. Bunu bir hayat disiplini haline getirmeyi başarabilirseniz hem bugün hem de gelecek diğer günlerde mutluluğu daha ulaşılabilir kılmanın kapısını aralamış olursunuz.
İhtiyacınız Olmayan Şeyler İçin Çaba Sarf Etmeyin
Sahip olabileceğiniz şeyler değil sahip olduklarınız sizi mutlu eder. Ama tabi ki tüketmeye dayalı bir toplumda bunu dengede tutmak oldukça zordur. Her yerde ihtiyacımız olan ürünlerin sadece yaşam için gerekli olmadığı ayrıca mutluluk için de gerekli olduğunu söyleyerek bireyleri bu şekilde ikna etmek için çalışıyorlar. Hayatımızın büyük bir kısmını, bize verilen boş vaatlere inanmayla ve sahip olsak da bizi asla gerçekten tatmin etmeyecek şeylerin peşinde koşarak geçiririz. Gerçekten ihtiyacınız olmayan şeylerin peşinden bu kadar koşmanın size mutluluk getirebileceğine inanıyor musunuz? Yoksa hayatınıza daha çok stres, endişe ve yük mü getirmiş oluyorsunuz? Peki bugün biraz daha mutlu hissetmek ister misiniz? O zaman ihtiyacınız olmayan şeylere sahip olma fikrinizden vazgeçmeye odaklanın.
Kendinize Odaklanın ve Kendinizi Sevin
Düşündüğünüz zaman aslında her bir bireyin ne kadar çok kendine has özelliği var öyle değil mi? Yaradılışımız gereği herkes eşsiz bir yapıda ve tek. Başkalarının ne kadar özel olduğunu düşünürken kendimizin de eşsiz olduğunu çoğu zaman unuturuz. Bizden sanki milyonlarca varmış gibi kendimize acımasızca davranırız. Bütün bunları yaparken de bu hayatta en büyük haksızlığı kendimize yapmış oluruz. Başlarını sevmenin özü önce kendimizi sevmekten başlar oysa ki. Kendinizde olumlu ya da olumsuz gördüğünüz bütün taraflarınızla birlikte kendiniz sevin. Olumsuz gördüğünüz ve değişmesi gerektiğini düşündüğünüz taraflarınızı düzeltmek için çabalayın. Ama burada en önemli nokta olumsuz taraflarınızın gerçekten olumsuz ve size zararı olup olmadığını bulun. Elinize bir kağıt- bir kalem alın ve tüm olumlu ya da olumsuz gördüğünüz yanlarınızı yazın. Sonra hepsi üzerinde uzun uzun düşünün ve gerçekten değişmesi gerekiyorsa bunun için uğraşın. Bu çalışmadan sonra olumlu ne kadar çok özelliğiniz olduğunu görecek ve kendinizi sevme yolunda ki engelleri de yavaş yavaş kaldırmış olacaksınız. Kendinizi sevmeye başladığınız andan itibaren dünya sizin için güzelleşmeye başlayacak ve mutlu hissetmeye başlayacaksınız.
2- Depresyonla Başa Çıkabilmek İçin Bilmeniz Gerekenler
Depresyon birçok kişi için işin için çıkılmaz bir durum olarak gözükebilir. Çünkü depresyonda olmak kendinizi çaresiz hissetmenizi sağlayabilir. Asla çaresiz değilsiniz aksine çare sizsiniz. Eğer ki depresyondaysanız öncelikle yalnız olmadığınızı unutmayın. Dünya genelinde yaklaşık 300 milyona yakın insan depresyonla yaşamakta. Depresyonla başa çıkmak, acının üstesinden gelmek, değişimi kabul etmek, zihninize meydan okumak ve vücudunuzu eğitmeyi öğrenmek yaşam boyu süren bir yolculuktur. Tabi ki bu yolculuk sırasında bütün bu olanların üstesinden gelebilmek için gerekli olan stratejileri bilmek ve üstesinden gelebilecek tedavi yöntemlerini bulmak için bilgiye ihtiyaç duyabilirsiniz.
Depresyonla başa çıkabilmek için uygulayabileceğiniz bazı düşünce stratejileri;
Var Olduğunu Kabul Etmek
Depresyonla yaşamayı kabul etmek sizin için çok zor olabilir. Bazı insanlar bunun üzerlerine yapışan kötü bir etiket olduğunu ve hiç geçmeyeceğini düşünebilirler. Bu sizin kimliğinizin bir parçası değil sadece bir hastalık. Depresyonun varlığını kabul etmemek için direnmek size daha fazla acı getirebilir. Depresyonu kabul etmenizin bir diğer güzel tarafı da sizi depresyona sokan şeyleri görebilmenize de yardımcı olmasıdır. Aslında depresyon size zihninizin ve bedeninizle ilgili bazı şeylerde değişiklik yapmanızı söyler.
Kendinizi Hırpalamamaya Çalışmak
İnsanlar depresyon geçirdiğinde kendileri ile kavga ederler. Depresyona girmenizde ki tek etkeni kendiniz olduğunu düşünüp bu yüzden kendinizle savaşırsanız bu sizin depresyonunuzu sadece daha kötü etkiler. Depresyonla mücadele ederken, istediğiniz performansı hemen gösterememeniz asla bir sorun değildir. Kendinizi bu konuda zorlamayın ve zaman tanıyın. Depresyonun sizin hatanız olmadığını ve bir zayıflık işareti olmadığını unutmayın. Grip ya da başka bir fiziksel rahatsızlık gibi depresyon da beyninizin kimyasal dengesizliğinden kaynaklanır.
Olumsuz İnançları Belirleme ve Zorlama
Bir birey diğer insanlar ya da dünya ile alakalı bir dizi olumsuz inanç geliştirebilir ve bu da kişide depresyona sebebiyet verebilir. Bu inanışlar genellikle bir mantığa oturmaz ve mantık dışıdır. Onları düşünce çalışmaları ya da bir terapistle çalışarak olumlu şeylere dönüştürebilirsiniz. Örnek vermek gerekirse, dünyanın en kötü insanı olduğunuza inandığınızı varsayalım ya da dünyanın en şanssız insanı olduğunuza inandığınızı. Bunun gerçek olma ihtimali yoktur. Bu gibi bir yanlış inanışa meydan okuyabilmek için kendinize mantıklı sorular sorarak bu tezi çürütmeye çalışın.
Depresyonla başa çıkabilmek için uygulayabileceğiniz Davranışsal ve Sosyal Stratejiler;
Bir Rutin Belirlemek
Bir rutin belirlemek ve onu uygulamak depresyondan çıkmanız için size yardımcı olabilir. Bu rutin planlanmış aktiviteler veya yaparken kendinizi iyi hissettiğiniz herhangi bir şeyi içerebilir. Mesela güne olumlama yaparak pozitif bir şekilde başlayıp, hayatınızda sahip ve minnettar olduğunuz bir şeyi yazarak da gününüzü bitirebilirsiniz.
Sevdiklerinizle Vakit Geçirmek
Depresyonun içindeyken, özellikle en çok yalnız kalmak istediğiniz ve en kötü hissettiğiniz zamanlarda, sevdiğiniz insanların yanında olmalarına izin verin. Her ne kadar istediğiniz yalnız kalmak olsa bile sevdiklerinizin yanınızda olması, depresyonun size vermiş olduğu yalnızlık ve izolasyon duygularının hafiflemesine yardımcı olacaktır.
Depresyonla başa çıkabilmek için uygulayabileceğiniz yaşam tarzı değişiklikleri;
Egzersiz- Yoga Ya da Pilates Yapın
Rutin olarak yapacağınız herhangi bir egzersiz depresyonun belirtilerini azaltmada çok etkili bir yöntemdir. Spor sonrasında vücut zihni sakinleştiren ve mutluluk hormonlarını aktive eder. Bu yüzden eğer ki sporu hayatınıza dahil edebilmeyi başarabilirseniz, çok kısa bir süre içerisinde kendinizi iyi hissetmeye başlayabilirsiniz.
Düzenli ve Sağlıklı Besinler Yemek
Depresyon üzerinde etkili olduğu bilinen pek çok takviye vitamin ve mineral vardır. B Vitamini, magnezyum, D Vitamini, Omega 3 vb. takviyelerinin depresyon üzerinde etkili olan doğal takviyeler olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu vitaminleri içeren sebze ve meyvelerle beslenmek, sağlıksız besinlerden bir süre uzak durmak da işe yarayan bir yöntem olacaktır.
Meditasyon Yapın
Meditasyon yapmak da depresyonla başa çıkmak için etkili olan diğer yöntemlerden biridir. Meditasyonu ayrıca yogayla birlikte de yapabilirsiniz. Meditasyon size hem ruhsal hem de fiziksel bir rahatlama sağlayacak ve kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.
Sahip Olduklarınızın Farkına Varın ve Minnettar Hissedin
Depresyon geçirirken sahip olduklarınıza minnettar olmak size zor gelebilir. Ama bununla birlikte hayatınızda minnettar olabileceğiniz kısımlara odaklanmak zihninize pozitif sinyaller yollar. Bu madde belki size ilk başta kendinizi iyi hissettirecek bir yöntemmiş gibi gözükmeyebilir. Fakat şöyle düşünebilirsiniz; dünyadaki herkes sizin sahip olduğunuz en az 1 özelliğinize sahip olabilmenin hayalini kuruyor olabilir. Sürekli bu frekansta olmak ve düşünmek bir süre sonra sahip olduğunuz güzel şeylere odaklanmanızı sağlayarak sizi karamsar ruh halinden çıkarmak için yardımcı olacaktır.
Burada bahsettiğimiz tüm yöntemler ve teknikler depresyonla başa çıkma yolculuğunuzda size yardımcı olmak için küçük tavsiyelerdir. Bunların hepsini yapmanıza ya da denemenize gerek yoktur. İçlerinden seçerek birkaçını deneyerek başlayabilir ve kendinizdeki değişimin farkına varabilirsiniz. Bir tanesine bile başlamak sizin için harika bir başlangıçtır. Ama unutmayın depresyon bir hastalıktır ve geçicidir. Bu durumla başa çıkma yöntemlerini hayata geçirdiğinizde çok daha bir mutlu bir yaşama da adım atmış olacaksınız.